Bütün Avrupa, Kuzey Amerika ve yurdumuzun tamamında sıkça rastlanır. Her türlü arazide, özellikle de su ve yol kenarlarında, ormanların gölgelik alanlarında ve kayalıklarda yetişir.
Cilde temas ettiğinde yakıcı bir etki gösterdiğinden pek sevilmeyen ısırgan otu, aslında gizli bir ecza deposudur. İçerisinde glikozit, potasyum, kalsiyum, formik asit, C vitamini, demir, klorofil, yakıcı özelliği olan asetilkolin ve histamin, silisyum, klor, kükürt ve magnezyum bulunmaktadır.
Tıbbi etkileri ise saymakla bitmez. Biz yine de önemli bazı özelliklerini sıralayalım: Erken teşhiste kansere çare olabilirken, geç teşhiste vücut direncini artırır.
Hormon dengesizliğini gidermede katkı sağlar. Boğaz ağrılarına ve vereme iyi gelir. Kan yapıcı ve temizleyicidir.
Romatizmalı ve felçli yerler ısırgan otuyla dövülürse ağrıyı azaltır.
Yaprakları kaynatılıp saçlar yıkanırsa saç dökülmesini azaltır.
Hücrelerin yenilenmesinde, ısırgan yapraklarından yapılan çay ve yemek son derece etkilidir.
Bu vahşi tabiatlı bitkiyi evcilleştirmeyi başaran yöremiz insanı, ısırgan yemeğini şu şekilde yapar: Isırgan yaprakları, soğuk suyla, suyu çıkıncaya kadar sıkılır. Daha sonra sütle kaynatılmaya başlanır, tereyağı ve mısır unu ilâve edilir. 20 dakika sonra kıvamlı hâl alınca, ince kıyılmış sarımsak eklenerek 2-3 dakika daha pişirilir. (Hamide Bülbül'ün tarifiyle...)